Yeni veriler, 2024 yılının kayıtlara geçen en sıcak yıl olduğunu gösteriyor. Bu durum, küresel ısınmanın 1,5°C ile sınırlandırılması hedefini tehlikeye atıyor ve daha önce alınan kararların yetersiz kaldığını ortaya koyuyor. 200'den fazla ülke, iklim değişikliğinin en yıkıcı etkilerinden kaçınmak için uzun vadeli sıcaklık artışlarını 1,5°C'nin altında tutmayı taahhüt etmişti. Ancak, mevcut eğilim bu hedefe ulaşmayı oldukça zorlaştırıyor. Dünya genelinde aşırı hava olaylarında artış gözlemlenirken, bilim insanları bu artışın devam etmesi halinde daha da yıkıcı sonuçların ortaya çıkabileceği konusunda uyarıyor. Gezegenimiz, daha uzun süreli sıcak hava dalgaları, daha şiddetli fırtınalar ve yaygın orman yangınlarıyla karşı karşıya kalabilir. Bu gelişmeler, acil ve kapsamlı iklim eylemlerine duyulan ihtiyacı vurguluyor. İklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması ve sürdürülebilir bir geleceğin sağlanması için işbirliği ve kararlılık son derece önemlidir. Hükümetlerin ve bireylerin sorumluluk alarak harekete geçmesi gerekiyor.

Paris Anlaşması ve 1,5°C Hedefi

2015 yılında, dünya liderleri Paris Anlaşması'nı imzalayarak küresel sıcaklık artışını "sanayi öncesi" seviyelere göre 1,5°C'nin altında tutmayı hedeflediler. Bu anlaşma, neredeyse tüm dünya ülkelerinin sera gazı emisyonlarını azaltmayı kabul ettiği bir taahhüt içeriyordu. Ancak, 1,5°C hedefi, genellikle 20 yıllık bir ortalamayı temsil ettiğinden, tek bir yılın en sıcak yıl olması bu hedefin aşıldığı anlamına gelmez. Anlaşmanın başarısı, ülkelerin emisyon azaltma taahhütlerini yerine getirmesine ve uygulanabilir politikalar geliştirmesine bağlıdır. Bu hedeflere ulaşmak için küresel işbirliği ve yenilikçi çözümler hayati önem taşımaktadır. İklim değişikliğine karşı mücadelede, hem hükümetlerin hem de bireylerin aktif rol alması gerekmektedir. Sürdürülebilir yaşam tarzları benimseyerek ve iklim dostu teknolojileri destekleyerek, hep birlikte bu küresel krize karşı etkili bir şekilde mücadele edebiliriz. Emisyon azaltma hedeflerinin sürekli takip edilmesi ve gerektiğinde güncellenmesi de son derece önemlidir.

Paris Anlaşması'ndan Bu Yana Gelişmeler

Paris Anlaşması'nın imzalanmasından bu yana, ülkeler her yıl Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP) toplantılarında bir araya gelerek iklim taahhütlerini görüşüyor. Ancak, yapılan görüşmelerde hedeflere ulaşmada yeterince ilerleme kaydedilemediği görülüyor. BM'ye göre mevcut iklim planları, dünyanın 2100 yılına kadar yaklaşık 2,6°C ila 2,8°C arasında ısınacağını öngörüyor. Bu durum, ülkelerin emisyon azaltma hedeflerini daha da güçlendirmeleri ve daha etkili politikalar uygulamaya koymaları gerektiğini gösteriyor. 2023'teki COP28'de, ülkeler ilk kez "fosil yakıtlardan uzaklaşmaya katkıda bulunmayı" kabul ettiler, ancak bu adımın yeterli olup olmadığı tartışmalı. Kanada, Yeni Zelanda ve bazı ada ülkeleri gibi birçok ülke, zirvede varılan anlaşmanın zayıf olduğunu ve önceki yıllarda verilen taahhütleri zayıflattığını savunuyor. Bu nedenle, Paris Anlaşması'nın hedeflerine ulaşmak için daha güçlü ve daha hızlı bir hareket planı acilen hayata geçirilmelidir.

Paris Anlaşması ve Gelişmekte Olan Ülkeler

Paris Anlaşması, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğinin etkileriyle mücadele etmeleri ve daha yeşil ekonomiler kurmaları için finansal destek sağlamasını öngörüyor. 2020 yılına kadar yılda 100 milyar dolarlık bir fon sağlama taahhüdü verilmiş, ancak bu hedef 2022 yılına kadar ancak ulaşılabilmiştir. 2023'te, ülkeler ilk kez iklim değişikliğinin etkilerinden kurtulmalarına yardımcı olacak bir "kayıp ve zarar" fonu kurulması konusunda anlaştılar. COP29'da, 2020 hedefi güncellenerek, gelişmekte olan ülkelere 2035 yılına kadar yılda 1,3 trilyon dolarlık finansal destek sağlanması hedeflendi. Ancak, bu rakamı yeterli bulmayan gelişmekte olan ülkeler daha fazla kaynak talep ediyor. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerin finansal taahhütlerini yerine getirmeleri ve gelişmekte olan ülkelere daha fazla destek sağlamaları kritik öneme sahiptir. Adil ve etkili bir iklim mücadelesi için finansal kaynakların adil bir şekilde dağıtılması şarttır. Gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine uyum sağlamaları ve dirençlerini artırmaları için gerekli olan finansal ve teknolojik desteğin sağlanması büyük önem taşımaktadır. Gelişmiş ülkelerin, tarihi sorumluluklarını kabul ederek bu konuda daha fazla çaba sarf etmeleri gerekmektedir.